Doç. Dr. Arda Acemi’nin öncülüğünde yürütülen bu proje kapsamında, Kocaeli bölgesinde doğal habitatlarında tehdit altında olan ya da nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan bitki türleri, modern biyoteknolojik yöntemlerden biri olan bitki doku kültürü tekniği ile laboratuvar ortamında çoğaltılıyor. Elde edilen sağlıklı bireyler, yeniden doğaya kazandırılarak türlerin doğal popülasyonlarının sürdürülebilirliği sağlanmaya çalışılıyor.
5 Yıllık Disiplinli Çalışma ve Üniversite-Sanayi İş Birliği
Yaklaşık beş yıldır süregelen bu bilimsel çalışma, üniversite ile sanayi iş birliği çerçevesinde oluşturulan beş kişilik uzman ekip tarafından yürütülüyor. Projenin ana hedefi, öncelikle Kocaeli ili sınırları içerisindeki endemik ve nadir bitki türlerinin tespit edilmesi, ardından bu türlerin laboratuvar ortamında çoğaltılarak tekrar doğal ekosistemlerine kazandırılmasıdır. Doç. Dr. Arda Acemi bu kapsamda yapılan çalışmaların, sadece Kocaeli’ye değil, Türkiye’nin tamamına katkı sağlayacak şekilde ülkenin biyoçeşitliliğini destekleme amacını taşıdığını vurgulamaktadır.
Kocaeli’nin Ekolojik Zenginliği: 50’nin Üzerinde Endemik Tür Tespit Edildi
Kocaeli, sanayi kimliğiyle öne çıkan bir kent olmasına rağmen, barındırdığı farklı ekosistemler – dağlar, kıyı kumulları, ormanlık alanlar ve mikroiklim zonları – sayesinde oldukça zengin bir biyoçeşitliliğe sahiptir. Bu farklı ekolojik sistemler, çok sayıda endemik ve nadir türün yaşam alanı haline gelmiştir. Araştırmalar sonucu bölgede 50’den fazla endemik bitki türü belirlendiği ifade edilmiştir. Ancak ekip, bu türler arasından nesli kritik düzeyde tehlike altında olan 20’sine odaklanarak öncelikli olarak bu türlerin korunması için çalışmalar gerçekleştirmektedir.
Kritik Türlerde Başarı: 500’e Yakın Bitki Doğaya Kazandırıldı
Doç. Dr. Acemi’nin aktardığına göre, bu 20 tür içerisinden özellikle dört bitki türüne – mavi yıldız, Riva sığırkuyruğu, kum zambağı ve bu yıl odağa alınan Kilyos düğmesi – özel bir önem verilmiş ve her bir türden 400 ila 500 arasında birey başarıyla çoğaltılarak doğaya kazandırılmıştır. Bu çalışmalar sayesinde, bu nadir türlerin doğadaki popülasyonlarının güçlendirilmesi ve genetik çeşitliliklerinin korunması sağlanmıştır.
Tohumdan çoğaltım, proje kapsamında öncelikli yöntem olarak tercih edilse de, bazı durumlarda çimlenme oranlarının düşük olması nedeniyle yaprak ya da sürgün gibi vejetatif parçalar kullanılarak mikroçoğaltım teknikleri uygulanmaktadır.
Laboratuvardan Toprağa: Güvenli Bir Geçiş Süreci
Bitkiler, doğadan alındıktan sonra laboratuvar ortamında titizlikle dezenfekte edilerek steril koşullarda yapay besi yerlerine alınmaktadır. Sürgünlerin çoğaltılması ve ardından köklendirilmesi süreçlerinden sonra bitkiler, dış ortama geçmeden önce bir "toprağa alıştırma" dönemine girmektedir. Ancak bu aşamadan önce, çoğaltılan bitkilerin genetik yapıları, orijinal anaç bitkilerle karşılaştırmalı analizlere tabi tutulmakta; herhangi bir genetik değişiklik gözlemlenmediği takdirde doğaya aktarılmaktadır. Bu aşama, hem bilimsel güvenlik hem de türlerin ekolojik uyumu açısından kritik öneme sahiptir.
Tıbbi Bitkilere de Bilimsel İlgi
Söz konusu proje, yalnızca çevresel sürdürülebilirlik değil, aynı zamanda tıbbi açıdan değerli bitkilerin korunması ve potansiyelinin araştırılması açısından da önemli bir boyut taşımaktadır. Bitkiler üzerinde yapılan kimyasal analizlerle, antioksidan içerikleri, fenolik bileşenleri ve diğer ikincil metabolitler ortaya çıkarılmakta, bu bitkilerin farmakolojik ve terapötik potansiyelleri değerlendirilmektedir.
Bilimsel Katkı: Çoğaltım Metotları Yayınlarla Duyuruluyor
Projede yalnızca üretim ve doğaya kazandırma süreçleri değil, aynı zamanda her tür için geliştirilen çoğaltım protokolleri de detaylı biçimde kayıt altına alınmakta ve ulusal ve uluslararası bilim camiasına bilimsel makaleler aracılığıyla duyurulmaktadır. Bu sayede, gelecekte aynı türlerin benzer tehditlerle karşı karşıya kalmaları halinde, geliştirilen bu yöntemler kullanılarak hızla çoğaltılmaları mümkün hale gelmektedir.
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilirlik Hedefleriyle Uyumlu
Doç. Dr. Acemi, yürüttükleri çalışmaların Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında yer alan 15. madde – Karasal Yaşamın Korunması ile doğrudan örtüştüğünü belirtmiştir. Bu bağlamda yapılan bilimsel çalışmalar, sadece yerel ölçekte değil, küresel sürdürülebilirlik çabalarına da katkı sağlamaktadır.
Genç Bilim İnsanları İçin İlham Kaynağı
Projede görev alan genç araştırmacılar da, bu çalışmaları büyük bir özveri ve tutkuyla yürütmektedir. Bunlardan biri olan doktora öğrencisi Gizem Kırmaz, yüksek lisans tezini Riva sığırkuyruğu üzerine tamamladığını ve bu türden yaklaşık 400 bireyin laboratuvarda çoğaltılarak doğaya kazandırıldığını ifade ederek, bu sürecin kendisine hem bilimsel hem de manevi anlamda büyük bir gurur yaşattığını söylemiştir.