GÜNDEM

Sosyal Medyada Beden Aşağılama: Görünmeyen Şiddetin Yeni Yüzü

Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Seçil Deren Van Het Hof, sosyal medyanın giderek çatışmaları körükleyen bir platforma dönüştüğünü vurgulayarak, “İnsanlar, yüzüne söyleyemeyecekleri sözleri anonimlik sayesinde sosyal medyada rahatlıkla dile getirebiliyor.

Abone Ol

Bu da beden aşağılama gibi siber şiddet biçimlerini yaygınlaştırıyor” dedi. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi dergisinde yayımlanan "Nesneleştirme Kuramı Açısından Siber Şiddet Arenasında Beden Aşağılama" başlıklı araştırma, sosyal medyanın beden üzerinden yapılan aşağılama davranışlarına nasıl olanak sunduğunu gözler önüne serdi. Makalede, fiziksel görünüm üzerinden yapılan küçümseyici yorumların psikolojik, sosyolojik ve sınıfsal etkiler yarattığı belirtildi. Kullanıcıların birbirini doğrudan görmemesi ise eleştiriyi kolaylaştıran bir etken olarak öne çıkıyor.

‘Sosyal Medyada Birbirimizi Gözetliyoruz’

Prof. Dr. Van Het Hof, sosyal medyada "vücut utandırma", "bedeni küçümseme" ve "beden üzerinden aşağılama" gibi kavramların sıkça gündeme geldiğine dikkat çekti:
“Sosyal medya büyük ölçüde görsellik üzerinden işliyor. Bu platformlarda yalnızca var olmak değil, belli bir imajı da sürekli korumamız bekleniyor. Kimi zaman sadece manzara paylaşan hesaplar bile, kullanıcı kendi fotoğrafını yüklediğinde daha fazla ilgi görüyor. Çünkü insanlar birbirlerini izliyor; yani adeta birbirimizi gözetliyoruz.”

‘Anonimlik, Şiddeti Besliyor’

Sosyal medyada sadece fiziksel değil, birçok farklı konuda aşağılama ve hakaretin önünün açık olduğunu ifade eden Van Het Hof, bu durumun en önemli nedeninin anonimlik olduğunu söyledi:
“Gerçek hayatta dile getirmeyeceği ifadeleri, sosyal medya kullanıcıları rahatlıkla yazabiliyor. Karşısındaki kişiyi hiç tanımayacağını bilmek, ölçüsüz ve saldırgan yorumları kolaylaştırıyor. Bu da sosyal medyayı giderek daha fazla çatışma yaratan bir zemine dönüştürüyor.”

‘Fiziksel Standartlara Maruz Kalmak Algıyı Bozuyor’

Topluma dayatılan fiziksel normların bireylerde ciddi sağlık ve özgüven sorunlarına yol açtığını belirten Van Het Hof, “Ortalamanın üstünde kiloya sahip bir bireyin fotoğrafına 'yakışmamış' denmesi, kişinin sürekli belli bir standarda maruz kalmasına neden oluyor. Bu da ‘ben güzel değilim’ düşüncesini tetikliyor. Sonucunda yeme bozuklukları, depresyon, cinsel işlev bozuklukları gibi çok sayıda psikolojik ve fiziksel sorunla karşılaşıyoruz” diye konuştu.

‘Yaşlanmak Bile Kötü Bir Şeymiş Gibi Gösteriliyor’

Güzellik, sağlık ve moda sektörlerinin yaşlanmayı da olumsuz bir imajla sunduğunu söyleyen Van Het Hof, “Yaşlanmak çok doğal bir süreç. Ancak biz sürekli genç kalmamız gerektiğine inandırılıyoruz. Ne yemeliyiz, nasıl uyumalıyız, hangi egzersizi yapmalıyız gibi sayısız tavsiyeyle kuşatılmış durumdayız. Bu baskı sadece medya kaynaklı değil; sağlık dili de bu sürecin içinde” dedi.

‘Estetik Müdahale Artık Statü Göstergesi’

Toplumsal baskının bireyleri estetik operasyonlara yönlendirdiğini belirten Van Het Hof, bu durumun sınıfsal eşitsizlikleri derinleştirdiğine dikkat çekti:
“Estetik müdahaleye erişimi olanlar yaşlanma belirtilerini gizleyebiliyor. Ancak bu imkana sahip olmayanlar doğal süreci yaşamak zorunda kalıyor. Böylece estetik sadece kişisel bir tercih değil, aynı zamanda bir statü göstergesi haline geliyor.”