CHP Tokat Kadın Kolları Başkanı Zeynep Zarife Üngör  tarafından yapılan açıklamada şunları söyledi "“Değerli Erbaalılar, Erdoğan’ın bir gece yarısı kararnamesi ile hukuksuzca aldığı kararla İstanbul Sözleşmesi’nin sözde fesih kararını protesto etmek amacıyla bir araya geldik. Tam adı ‘Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ olan İstanbul Sözleşmesi; kendi alanında yazılan en kapsamlı ve bağlayıcı uluslararası sözleşme olması nedeniyle, sadece Avrupa’da değil dünya genelinde ‘Altın Standart’ olarak kabul edilmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararı sadece kadınların can güvenliğini tehlikeye atmakla ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine ket vurmakla kalmamış, dış politikada ülkemize yumuşak güç kazandıran bir iddiadan da vazgeçilmiştir.”

RTÜK Üyelikleri İçin Yapılan Seçime Dair Karar Resmi Gazete'de RTÜK Üyelikleri İçin Yapılan Seçime Dair Karar Resmi Gazete'de



‘NE OLDU DA GURUR KAYNAĞI KÖTÜ OLDU’ Sözleşmenin 10 yıl önce meclisten oy birliği ile geçtikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Tarihi Gurur’ dediğini hatırlatan ve o günden bu yana neyin değiştiğini soran Kocaoğlu şöyle dedi: “Bundan 10 yıl önce sözleşme meclisten oy birliği ile geçip imzalandığında, iktidar partisinin sözleşmeye dair övgü dolu konuşmalarını dün gibi hatırlıyoruz. ‘Tarihi gurur’ demişti Erdoğan. Peki ne oldu da o gurur kaynağı sözleşme bugün kötü oldu? Hangi siyasi hesap, kadınların hayatından daha değerli hale geldi? İktidar hangi cemaatler ve tarikatlar nedeniyle kadınları karşısına almayı göze aldı? Önceden İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan yönetim kurulu başkan yardımcılığını Cumhurbaşkanı ve AKP genel Başkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın yaptığı (KADEM) neden yön değiştirdi? KADEM üyesi olan yeni Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, bu yön değişikliğinin bir ödülü olarak mı atandı. AKP Konya Milletvekili Ahmet Sorgun’un ‘Kadına şiddet hastalığına karşı ilaç’ benzetmesi yaptığı İstanbul Sözleşmesi, neden daha sonra zehir gibi gösterilmeye çalışıldı. Değerli Basın Mensupları, Değerli Erbaalılar AKP hükümeti yandaş medyayı da kullanarak İstanbul Sözleşmesine ilişkin bir karalama kampanası başlattı. ‘Uygulanmasa da olur.’ ‘6284 sayılı yasa varken İstanbul Sözleşmesine gerek yok.’ ‘Biz bu sözleşmenin yerli ve millisini yazacağız, adı da Ankara Sözleşmesi olacak.’ Gibi masallar anlatıyor. Şunun farkında değiller; feshedilen sözleşme değil yaşam hakkımızdır. Üstelik bir de İstanbul Sözleşmesi karşıtları, daha yüksek sesle ‘Sırada 6284 var. Hatta medeni kanun var. Demeye başladı. Her gün bir kız kardeşimiz yanındaki bir erkek ya da hiç tanımadığı bir kişi tarafından canice öldürülürken can simidimiz olan İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz. Vazgeçmeyeceğiz. Tam tersine sözleşmeye daha da sıkı sarılacağız.” CİNEYETE KURBAN GİDEN KADINLARI HATIRLATTI Erkekler tarafından öldürülen kadınları hatırlatan Kocaoğlu şunları ifade etti: “Bizler her daim dünyadaki bütün kadınlarla her ortamda dayanışma içinde olacağız. Pandemi kısıtlamaları nedeniyle sokaklarda fazla olamasak da, duygu ve düşüncelerimizi ortaklaştırdık ve İstanbul Sözleşmesine sahip çıkmaya odaklandık. Sözleşme uygulansaydı kadın katilleri, sırf kravat taktı, efendi durdu diye aldıkları indirimlerle kolayca tahliye edilmeyecekti. Çocuk istismarı ve ‘saygınlık indirimi’ sözcükleri mahkeme kararlarında yan yana gelmeyecekti. Kız çocuklarının erken yaşta, zorla evlendirilmesi mümkün olamayacaktı. Eskişehir’de 23 kez şikayette bulunduğu eski eşi tarafından öldürülen Ayşe Tuba Arslan aramızda olacaktı. Samsun’da yaşayan 2 çocuk annesi Ayşe Cenikli, evden uzaklaştırma kararı bulunan kocası tarafından öldürülmeyecekti. Kırıkkale’de çocuğunun gözü önünde ‘ölmek istemiyorum’ derken katledilen Emine Bulut Hayattan koparılmayacaktı. Muğla’da öldürülen Zeynep Şenpınar, şikayetini geri çekmesine rağmen soruşturma dosyası kapatılmayacak ve 25 yaşındaki Zeynep bugün aramızda olacaktı. 300’ü aşkın kadın derneğinin üye olduğu EŞİK platformunun yaptığı açıklamaya göre sözleşme yürürlüğe girdiği 1 Ağustos 2014’den bu yana uygulansaydı, en az 2 bin 336 kadın bugün yaşıyor olacaktı. Değerli Erbaalılar, birilerinin İstanbul Sözleşmesiyle derdi var. Mesela sözleşmenin 37’inci maddesi erken yaşta evliliğin önlenmesini öngörüyor. Bu madde tecavüzleri aklamak için erken yaşta evlilik yasasını ısıtıp, ısıtıp önümüze getiren AKP hükümetinin işine gelmiyor. 2017 yılında yaşananları hatırlayalım. İstanbul’un Küçükçekmece ilçesindeki Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne beş aylık süreçte, yaşı 18’in altında 115 hamile çocuğun getirildiği, bunların kayıtlara geçmediği ve polise suç ihbarında bulunulmadığı açığa çıktı. Bunlardan 38’inin yaşı 15’in altındaydı. Facianın gündeme gelmesinin ardından, bu rezaletin başka hastanelerde yaşanıp yaşanmadığının araştırılması adına ülkenin dört bir yanındaki hastane kayıtları incelenerek, yasal bir süreç başlatıldı mı? Hayır! Erdoğan’ın bir gece yarısı keyfi bir biçimde sözleşmeden çıkma kararını aldığı 20 Mart günü, bu kararı tanımadığımızı derhal kamuoyuna duyurduk. Yürürlüğe giren uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde olduğunu, kanun kaldırma yetkisinin sadece TBMM’de olduğunu fesih işlemi için TBMM onayının şart olduğunu defalarca anlattık. Yürütmenin kendisini yasamanın yerine koyamayacağını, Cumhurbaşkanı’nın insan haklarıyla ilgili konularda kararname yetkisinin olmadığını, bu kararın açıkça anayasamıza aykırı olduğunu ifade ettik. Kadınların, kadın derneklerinin görüşü alınmaksızın, apar topar ilan edilen fesih kararının iptali için hemen Danıştay’a başvurduk. Partimizin kadın kollarının ve meclis grubunun yanı sıra diğer siyasi partiler de başvuruda bulundu. Barolar ve birçok sivil toplum kuruluşu da dava açtı. Bizler, Danıştay’dan yanıt beklerken 30 Nisan tarihinde Resmi Gazete ’de ikinci bir karar yayımlandı ve fesih tarihinin 1 Temmuz olduğu belirtildi. Bu son karar son karar, hukuken yok hükmünde olan Cumhurbaşkanı kararının, yok hükmündeki bir başka kararla yasal hale getirilme çabasıdır. Hem Danıştay’a açılmış davalar açısından, hem de Venedik Komisyonu’nun çekilme kararına ilişkin yürüttüğü çalışma bakımından, yargıya ve konseye talimat verme niteliği taşıyor." Sözleşmenin feshinin hak gaspı olduğunu ifade eden Kocaoğlu "Bu sözde fesih sürecinden herkes kendine göre mesaj çıkarttı. Katiller rahatladı. Kararın Resmi Gazete ‘de yayımlandığı gün, ilk 12 saatte 6 kadın katledildi. O günden sonra karakola başvuran birçok şiddet mağduru kadın, emniyet görevlileri tarafından evine geri yollandı. İktidar, her zamanki gibi kadın ya da çocuk şiddet görse bile önceliği ailenin korunmasına verdi. ‘Kol kırılır, yen içinde kalır’ mantığıyla kadınları korumasız bıraktı. Fesih açıklamasından sonra, sosyal medya trolleri de iyice hadsizleşti. 12 Nisan’ı tecavüz günü ilan ettiler. Şiddet can almaya devam ederken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yaptığı bir sosyal medya paylaşımında 34 günde fesih öncesinde 34, fesih sonrasında ise 25 kadının öldürülmesini adeta bir başarı gibi yansıttı. Bu paylaşımını retweet eden Emniyet Genel Müdürlüğü, sosyal medya hesabına gelen tepkiler üzerine, tweet silinmek zorunda kalındı. 23 Nisan’da Ramazan ayındayız deyip küçük bir çocuğa çikolata bile vermeyen Bakan Derya Yanık talihsiz bir açıklama yaparak şiddetin tolere edilebilir olduğunu söyledi. Şiddete karşı sıfır tolerans diyen AKP hükümeti döneminde en az 7500 kız kardeşimizi erkek cinayetine kurban verdik. Oysaki iktidarın manasız siyaset hesapları tek bir kadının hayatından önemli değildir. İnsan haklarına ait bir sözleşmeden üç kez boş ol diyerek çıkılamaz. Bu sefer atı alan Üsküdar’ı o kadar kolay geçemeyecek. Bizim hedefimiz belli. Kadına yönlik şiddeti bitirmek ve İstanbul Sözleşmesini uygulatmak. Bu hak gaspını durduracağız."

 

Editör: TE Bilişim