Divan edebiyatının son büyük şairi Şeyh Galip der ki:

“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen

Merdum-ı dide-i ekvân olan âdemsin sen”

İnsan, şerefli bir varlık. Hem de yaratılanların içinde en kıymetli olanıdır. Hatta meleklerden de üstün yaratılmıştır. Ne var ki insan ahlakî anlamda kusursuz ve mükemmel olmakta zorlanıyor. Neden acaba? Çünkü insan, yaratılış gereği iyilik ve kötülüğe eşit mesafededir. Hangisini yapmak isterse, talebi doğrultusunda isteği gerçekleşir. Son zamanlarda sosyal hayatın birçok alanında küfrün yaygınlaştığını gözlemliyorum. Esef verici bir durum. İnsan şaşırmadan ve üzülmeden edemiyor. Eğitim ve öğretim toplumun her noktasına nüfuz ettiği halde bu kabalık, nobranlık, küfürbazlık neden yayılma gösteriyor? Ahlakî duyarlılık neden insanımızda kendini açığa vurmuyor? Bu kadar okul, bu kadar öğretmen, bu kadar eğitim hiç mi tesir etmiyor?

Sokakta ailesiyle birlikte gezen onca insanın yanında fütursuzca savrulan küfürler, nasıl da tiksindirici duruyor. Bunu görmemek için insan olmamak gerek. Fakat bir insanın ağzından çıkıyor sonuçta. Demek ki öğretilen ilimler, ahlak öğretileri insanımız için boşuna bir yük olmaktan öte geçemiyor. İnsanlık kalitemizi yükseltmeyen ilim, ilim değildir. Bu ilmi aldığı halde, aldıklarını içinde yaşadığı topluma göstermeyen insan, insan değildir. Biraz ağır olduğunun farkındayım; ne yazık ki durum tam da budur.

Kendisini kontrol edemeyen gençler görüyorum. Sayıları da gün geçtikçe artıyor. İsteklerinin esiri olmuş bu gençler, ahlak çöküşünün nasıl olduğunu topluma gösterircesine adeta yarışıyorlar. Güzelliklerin üstünü örtüp kötülükleri açığa çıkaran bu insanlar, harcanıyorlar. Maalesef eridiklerinin farkında değiller. Ahlaki duyarlılık çabası olmadan alçaldıklarını ya görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar. Kendilerini ikaz eden büyüklerini ahlak polisi yaftasıyla küçük görmeyi bir maharet sayıyorlar. Alçalmanın yükselmekten çok daha kolay olduğunu anlayacakları vakit elbette gelecek. Ne yazık ki o zaman da iş işten geçmiş olacak. Çünkü insanın en zorlu imtihanı ahlaki gayret, mücadele alanıdır. Kendi içindeki kötülüğün farkına varmak, kendi içine bakmakla olur. Yani nefis muhasebesi yapmaktan bahsediyorum. Ahlaksızlık batağına düşmüş insan, o bataklığı yumuşak bir yatak olarak görüyor, görmeye de

devam ediyorsa onu oradan kimse çıkaramaz. Önce durumun vahametini kabullenmek lazım. Yardım istemek ve kurtuluş ondan sonra gelir. Sanki insanımız durumundan memnun gibi.

Ne yapalım peki? İnsanlara ahlak mı şırınga edelim? Tabii ki böyle bir aşı yok. Hayatı bir fazilet yarışı, sergisi olarak görmemiz gerekiyor. Allah, “Hanginizin daha iyi iş ve davranışta bulunduğunuzu sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” buyuruyor. Bunu düstur edinirsek, edinebilirsek –tabii kolay olmadığını biliyorum- hem dünya hem de hayat daha anlamlı olacak. Ağzımızdan çıkan her bir kelamın, sözün, lafın… Artık her neyse, kıymet kazanacağını umuyorum.

Küfür, hayatı ıskalatıyor bize. İnsanların bize bakışını değiştiriyor. Bizi, bir canavara dönüştürüyor. Çevreye itici gösteriyor. Ağzı bozuk, ayarı düşük bir insan profili sunuyor bize. Alçaltıyor bizi. Alçalmanın dayanılmaz hafifliğinde hiç hissetmeden dibe oturduğumuzu göremiyoruz. Gösterebilecek olanlar da küfürbazlık yüzünden o kişiye yaklaşmıyor. Toplumun bir ferdi olarak küfürsüz bir ortamın arzusu ve özlemiyle muhabbetle kalın diyorum.